• çoğunluğun isteğine karşı hükümetin sınırlanması esasına dayanan demokrasi şekli. “liberal” özellikleri özgürlüğü ve vatandaşlık haklarını korumayı garanti altına alan hükümet üzerindeki iç ve dış denetim ağına yansır. “demokratik” özellikleri ise düzenli ve rekabete açık ortamda yapılan seçimlerin esasına dayanır. bu rejimin belirleyici özellikleri ise şöyledir:
    - kurallara dayalı anayasal hükümet
    - özgürlüğün ve bireysel hakların garanti altına alınmış olması
    - kurumsallaşma ve eşitlik ile denetime dayalı sistem
    - “bir insan bir oy, bir oy bir değer” prensibine dayalı düzenli seçimler
    - parti rekabeti ve politikada çoğulculuk
    - organize grupların hükümetten bağımsızlıkları
    - özel girişime bağlı ekonomi.
  • siyasi bilimciler, liberal demokrasiye sahip ulkeler olarak gunumuzde yalnizca amerika, ingiltere, almanya, italya ve birkac diger ufak avrupa ulkesini gostermektedirler (isvicre, isvec, norvec, danimarka, hollanda, vs).

    rusya, cecenler'e olan tutumu nedeniyle bu listede yer almazken, turkiye ise kurt sorunu olsun, diger sorunlari olsun, bu listeye girmek icin cok ugras gostermelidir.
  • şahsi kanaatimce insanoğlunun doğasına en uygun yönetim şekli... körü körüne bir eşitlik dayatması olmayan, özgürlükleri sınırlamayan, fırsat eşitliğine dayalı yönetim sistemi.. ülkemizde liberal demokrat parti tarafından kafalara sokulmaya çalışılmaktaydı.. lakin besim tibuk eksenli bir çalışma olduğundan başarıya ulaşamadı... yüzeysel olarak bakıldığında hem sağ görüşe, hem sol görüşe çok ters gelecek fikirlere sahip bir sistemdir kendileri.. ve insanlar fikirleri genelde yüzeysel olarak değerlendirdiklerinden yeterli desteği hiçbirzaman bulamamıştır ülkemizde.. bulamayacaktırda kanımca.. ayrıca türkiye'nin konumundaki bir ülkenin liberal demokrasi gibi bir sistemi benimseyip tüm sorunlarını çözmüş barış içinde yaşayan örnek bir ülke olması kimsenin işine gelmemektedir.. o nedenle türkiye'de hayata geçmeyecek bir sistemdir..
  • o kadar muhteşemdir bir sistemdir ki, ah bir de şu sorunlar olmasa, mesela insan gibi.

    ne güzel olurdu böylesine bir tanımlama yeterli olsa da, şu teorik problemi aşmak sorun olmasa. ama yetmiyor elbette ve niye karşı olduğumu açarak ifade etmeye çalışayım.

    liberal demokrasinin bilinen en temel sorunlarından birkaçı:
    1) ekonomik büyüme ve maddi sınırlar sorunu.
    bu sorun liberal demokrasinin en temel kaygısı ve motivasyonu olarak, sermayenin büyümek zorunda olması, rekabetçi tüketim anlayışının doğası gereği çok hızlı bir şekilde doğal kaynakları tüketmesi olarak özetlenebilir. liberal demokrasi büyüme ve zenginleşme hakkı üzerine kurulu. elimizdeki koşullar gösteriyor ki, büyüme de sınırlı ve büyümenin bir sınırı olduğunu dile getiren, gericilikle, tutuculukla, hayalcilikle suçlanan tüm görüşler haklı çıktı. hem çok da popüler bu konu şu sıralar. (bkz: küresel ısınma)

    büyüme bir hırs da yaratıyor. sosyal psikoloji bağlamında bunu "hızlanma" olarak adlandırmak çok mümkün. hızlanan tüketim ağı ve bu ağın içinde zenginleşme çabalarının suçu teşvik ettiği aşikar. afrika'daki açlığın kökeni olarak işgalcilik, uluslararası uyuşturucu ticaret ağı, asya'daki cinsel istismar sanayi gibi sorunlar düşünüldüğünde, bunların bir sapma olduğunu dile getirmek, en hafif deyimle saptırmadır. taa marks'tan beri söylenegelen bir detay daha vardır ki, sermaye sınıfı, elinde tuttuğu pazar ağıyla fiyatlandırma ve üretim politikasını da kendisi belirlemekte, süreci göz göre göre manipüle etmektedir.

    ayrıca büyüme sürecinde savaş olgusunun ortadan kalktığı iddiası, liberal kapitalizmin ideal bir ticari platform üretmesinden temellendirilince de çok hoş bir çarpıtma yapılıyor ki, dünyanın son 50-60 senesine damgasını vuran şey, sürekli aba altından gösterilen nükleer saldırı tehlikesidir. savaşmaları durduran şey ticari bir paylaşımın mantıklı olması değil, ticari olmayan bir paylaşımın imkansız gözükmesidir. bunun sonucu da, nükleer güç konumundaki ülkelerin büyümelerini garantiye almak amacıyla tüm enerji kaynaklarını ve dolayısıyla tüm ekonomi üzerindeki kontrolü elinde tuttuğu gibi küçük bir detay da atlanmaktadır.

    bütün bunları benden daha iyi anlatacak birileri çıkacaktır. bu yüzden bu konuyu bu kadar ile bırakıyorum. örneğin, fukuyama'ya ayırdığınız vaktin yarısını kapital'e ayırırsanız benim zaten alanıma sınırlı bir şekilde giren bu konuda bolca veriniz olacaktır.

    2) meta fetişizmi:
    asıl insani problem burada yatmaktadır, ki kapitalizmin insan üzerinde yaptığı en büyük tahribat budur işte. mal satılmalıdır. malın satılması için cazibesi olmalıdır. malın insanın en yüce değeri olması için de temel fetiş nesnesi haline gelmesi gerekmektedir. bu yabancılaşmanın üst boyutu olarak, misal sokakta yaralı yatan bir insanın görülmemesini sağlayan zemindir. meta değeri taşımayan ama insani olan bu gibi şeylerin ilgi görmemesi de kesinlikle rastlantı değildir.

    tüm liberal demokrasi bir yanılsama ile yaşar. bunun adına gösteri demek yerinde olacaktır ki buna öyle denmiş zamanında. bu gösteri, metalarla bürünmüş bireyin, diğerlerinin üzerinde, üst sınıftan (ya da kimi zaman bir üst sınıftan) üstün olduğunu kanıtlamak, tanımlı, eğitimi alınmış bir işbölümünü kabullenmek ve bu rolün kimliğiyle yaşanan şizoid durumu sahiplenip çelişik bir yaşamı sürdürmekten ibarettir.

    sözlükte entry yazarken akademizm'e teslim olmama adına referansları çok sınırlı ve sözlük içi tutacağım konuyla ilgili. siz zaten biliyorsunuzdur, bir daha göz atınız derim.

    (bkz: guy debord)
    (bkz: gilles deleuze)
    (bkz: slavoj zizek)

    (not: daha yazacaklarım vardı buraya ama yoruldum galiba. sonradan bu entry'i editleme hakkımı saklı tutuyorum.)
  • çok sevdiğiniz bir bilgisayar programı düşünün. tam sizin ihtiyaçlarınız için tasarlanmış. kullanırken mutlusunuz, arayüzü şahane ama o da ne?! sizden habersiz gizliden gizliye bir kaç tane kötü huylu uygulama daha yüklemiş bilgisayarınıza. hemen kurtulayım şunlardan deseniz de sisteminizi ağırlaştıran, yavaş yavaş yiyip bitiren bu uygulamaları yok ettiğinizde de o şahane asıl programın işlevsiz hale geleceğini farkediyorsunuz.

    işte o şahane programdır liberal demokrasi de. süperdir hiperdir ama kurtulamadığınız spyware'leri varken siz kendisinden vazgeçmedikçe -ki vazgeçmesi güç ve albenisi yüksektir, tüm kaynaklarınızı yer bitirir. bitirinceye kadar da kendisinden aldığınız fayda ve zevk dışında bir şey kalmaz elinizde.
  • henüz ve hala bir tasarı, ütopya....tüm iyiniyetleriyle en militan takipçilerinin ısrarlı düzeltme, düzenleme, yenileme, geliştirme çalışmalarına rağmen en temel problemi tüm çirkinliğiyle uygulamada...eşitlik vs özgürlük savaşımında mutlak özgürlük yanında yer alırken bazılarının hep daha özgür olmasının önüne geçilemiyor...son kertede oh baby live with it...
  • simdi "oha sacmaliga bak" diyebilirsiniz ama:

    tipki komunizm gibi, liberal demokrasi de, gunumuz insaninin dusunce yapisi baz alindiginda bir utopyadan oteye gecemez.

    komunizmin basarisiz olmasinin sebebi, kotu bir sistem olmasi degil biliyorsunuz. onu basarisiz kilan, insan faktorunu goz ardi etmesi. yani insanlarin icindeki "sahip olma" ve "onem kazanma" durtulerini hesaba katmamasi. zaten bu durtuler yuzunden hemen her komunist sistem, bir baski toplumuna donusuyor.

    liberal demokrasi de ayni sorundan muzdarip. insanlardaki "sahip olma" ve "onem kazanma" durtuleri yuzunden asla tam esitlik saglanamiyor. elindeki gucu baski amacli kullanan yapilar ortaya cikiyor ve bu da kimilerinin "daha esit" olmasina neden oluyor.

    gercekte ise problemin cozumu basit: "ahlak".

    ister komunizm, ister liberal demokrasi olsun, her iki sistem de ahlak olmadan isleyemiyor. elbette ahlak derken "dini ahlak" degil kastimiz. burada toplumsal ahlaktan, yani kisilerin birbirlerine saygilarindan ve haksizliktan uzak durmasindan soz ediyoruz. insan toplumunun bilinc ve kultur seviyesi bu sekuler ahlak yapisini kazanamadigi surece, tum esitlikci ve ozgurlukcu sistemler "ariza" yaratmaya devam edecektir.

    gerci insanlik o duzeye ulastiginda liberalizm, sosyalizm veya komunizm gibi sistemlere gerek olmayacagi da asikar...
  • sosyalistlerin klasik bir eleştirileri var "liberal demokrasi"ye.

    "siyasal liberalizme bir şey demiyoruz ama ekonomik özgürlük olarak andığınız düzenek büyük sermayelerin tahakkümüne dönüşmeyecek mi?"

    ve buradan "liberal demokrasi mi olurmuş, komik olmayın" noktasına gidiliyor.

    bir kere bu "bilmiş" tavrın günümüz pratiklerindeki demokrasi kültürünün siyasal liberalizm ile ulaşılmış zenginliğini ihmal ettiği ortada.

    örneğin siyasal özgürlüklerin ve bu konuya ilişkin taleplerin, sosyalist bir devlet sürecinde hangi noktalarda sürüneceği bence ihmal ediliyor.

    nitekim, murat belge ve halil berktay, karşılıklı olarak bir süredir "sosyalistlerin ancak siyasal liberalizm araçlarıyla konjonktürel bir zenginlik kazanıp kendilerini yenileyeceklerini" iddia ettiler.

    ekonomik özgürlüğe gelelim.

    şurada değinmiştim kendimce: (bkz: siyasal ozgurluk ile ekonomik ozgurluk iliskisi)

    bir kere sosyalistlerin argümanlarında "hür ekonomik teşebbüsler"in neden "özgürlük" sayılamayacağına ilişkin doyurucu bir bilgiye rastlayamıyorum.

    daha çok yaratılmış bir "canavar" üzerinden gelişen söylemler var. yoksa bir insanın legal olarak sermayesini ortaya koyarak, üreterek kazanması süreci bu "olmaz"cılıkta tam tasvir edilemiyor.

    daha çok "hislere" hitap eden "sömürdünüz, emperyalistler, çocuk işçiler.." söylemleri hakim.

    yani bir sosyalist, bence, literatürün üstüne kendi cümleleriyle yeni bir argüman koymak istiyorsa ekonomik özgürlüklerin nerede başlayıp nerede bitmesi gerektiğinin günümüz örnek modeli çerçevesinde analizini ve burada devletin kilit rolünün ne olması gerektiğini ortaya koymalı.

    yoksa "hukuk" ile çözülmesi gereken bir şeyi "liberal demokrasi"nin sorunu olarak takdim etmek ilkesel değil taktiksel bir tavrı işaret ediyor.

    hem "sözde" ekonomik özgürlüklerle "tahakküm" kazanan kitleleri sosyalist bir aygıt olarak "özgür" bırakmayacaksak benzer tahakkümün "demokrasi" yoluyla "siyasal" olarak elde edilebilir olduğunu ve hemen her devlet nizamı için bir "sorunsal" teşkil edeceğini nasıl ıskalayabiliriz?

    o zaman "demokrasi ile tahakküm olabilir, birileri masumca oy veren kitleleri kandırabilir, devletle de arasını iyi tutup kök salabilir, o halde düşünce özgürlüğüne ben özgürlük demem arkadaş" mı diyeceğiz?
  • hala hakkındaki savunmaların özgürlük vs eşitlik gibi saçma arenalarda savunulan kavram. eşitliği tahakküm vesilesi olarak görmek elbet ki liberal demokrasinin normatif algilanmasi sanrısından kaynaklanmaktadır.

    ayrıca hala çıkıp "ben sosyalistlerin doyurucu ekonomik eleştirisini göremiyorum," demek en basit anlamıyla körlüktür. aksine burada liberal demokrasi tarafından açıklanması gereken mülkiyet kavramının neden gerekli olduğudur. ve mümkünse aslanlı kaplanlı analoji yapmadan.

    anlayacağınız dilden söyleyelim, "sermaye birikimi ahlaksızlıktır." oldu mu? burada kendi normatiflik tuzağıma düştüğümü düşünüyor olabilirsiniz, ancak dediğim işin basit kısmı. kendimi sosyalist olarak tanımlamasam da, marksist altyapıya sahip olanların isteği emeğin ücretlendirilmesinin* ortadan kalkmasıdır. bu açıdan ister hür ekonomik teşebbüs olsun, ister uluslarüstü sömürücü sermaye olsun, kar amacı güden, emeğin satın almaya devam eden bir sistem sadece sömürü vesilesidir.
  • koyduğu tanımla hırsızlık kavramını ortaya çıkaran şey. mülkiyetin olmadığı bir toplumda hırsızlık diye bir kavram varolamaz. biz burada mülkiyet hırsızlıktır diyoruz, bu ideolojinin savunucusu "sen benim sermaye birikimi çaldın! pis hırkız," diye ortalıkta dolaşıyor.

    sen oturup kar amacıyla elinin altındaki doğal kaynakları sonuna kadar kullan, tüketilmesi gereken üretim fazlanı pazarlayabilmek için reklama, pra gereksiz para harca, sonra bunun tükeltilmesi için yeni pazar yaratma savaşına da, biz oraya özgürlük götürüyoruz*, onların ekonomik özgürlüğü olunca ancak demokratik.

    insanlığın yararı için, sağlık beslenme, sanat ve bilim için harcanması gereken sermayeyi kendi mülkiyetini artırmak için kullanmak ahlaksızlıktır diyince ama siz de "hırkızsınız!" diye veryansın et. kutluyorum.

    * ırak savaşı falan bunlar münferit, evet evet.
hesabın var mı? giriş yap